featured

“YA HEP BERABER, YA HİÇ BİRİMİZ”

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Her alanda mücadele eden ve Edirne’de yaşayan kadınlara “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü 1857’de Newyork’taki bir dokuma fabrikasında çalışan Kadınların “eşit iş, eşit maaş, çalışma süresinin 16 saatten 8 saate düşürülmesini içeren talepleri ile hak arayış mücadelesine dönüşüyor. Başlayan mücadele sonucu kadınların örgütlediği grevi bastırmak için de fabrika sahiplerinin fabrikayı yakması sonucunda 120 kadın işçi hayatını kaybediyor. Fabrikada yanarak hayatlarını kaybeden işçiler anısına ilan edilen 8 Mart’ın, kadınların bu mücadelesinin geldiği noktayı nasıl yorumluyorsunuz?” sorusunu yöneltik.

ÖĞRETMEN SEÇİL ERKILIÇ; “1857’de ortaya çıkmış olan kadınların hak arayış mücadelesi günümüze kadar süregelmiş haklı bir mücadeledir. Tarihsel sürecini hepimizin bilip önünde saygıyla eğildiğimiz bu günün anısına, biz kadınlara atfedilen emekçi kadınlar gününün önemini bir kere daha vurgulamak isterim. Gelinen noktada önemli kazanımların varolduğu yadsınamaz fakat sadece kadınların değil tüm insanlığın yaşam haklarının hakedilen düzeyde olmadığı da aşikardır. Bu da bizlere kadın erkek el ele mücadele etme yolundan ayırmadan birlikte hak arayış mücadelesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Sadece kadın ve erkeğin hak mücadelesi de yetmez, yaşadığımız çevre için, hayvanlar için, doğa için kısacası hayata bütüncül bakarak tüm mücadele alanlarını heybemize koyarak yaşamayı ilke edinmeliyiz. Sadece kadın hakları mücadelesi demek pozitif ayrımcılığa sürükler algıları, tabii ki kadın haklarımıza, mücadelemize sahip çıkalım ama unutmayalım ki Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!”

EDİRNE GERÇEK GAZETESİ SPOR MUHABİRİ KADRİYE TUNÇ; Öncelikle, 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde bu onurlu mücadeleyi veren tüm kadınları saygıyla selamlıyorum. Yıllardır süren bir direniş var dı farklı adlarla anılan, farklı yollarla da olsa mücadeleyi ilerleten bir direniş… O ilk isyanın kıvılcımından bugüne kadar süren bu direnişte, kadınların mücadelesinde değişen ne mi oldu.? Her bir kazanım, kaybettiğimiz bir kadını temsil ediyor. Ne acı, ne vahşice bir durum! Yaşadığımız coğrafyada, kadınların sosyo-ekonomik, siyasal, toplumsal anlamda olumlu bir değişim olduğu zaman, hemen öncesinde bir kadın ya vahşice sevgilisi, eşi, arkadaşı tarafından katledilmiş oluyor ya da bir kadın işçi, yaşadığı toplumsal eşitsizliğin, kapitalizmin ve cinsiyetçiliğin gölgesinde hayatını kaybediyor. Hatırlayın Özgecan’ı!

Tek değişen; katledilen, tacize tecavüze, psikolojik şiddete uğrayan, işyerinde cinsiyetçiliğe mobbinge uğrayan, ataerkil sistemin baskısı ile geleneksel aile kavramının içinde baskılanmış kadınların isimleri… Katleden ise hep aynı! Kadınlar, o günden bugüne bunun mücadelesini her alanda veriyor. Direniş büyüyor! Bu sorunun kaynağını kadınlar daha fazla sorguluyor. Siyasetin, sporun ve diğer alanlardaki tüm cinsiyetçi yaklaşımların önünde tavrını net bir şekilde koyuyor. Kadınlar kendilerine dayatılan tüm bu zorbalığın sebebinin, sınıfsal kökenli bir sorun olduğunun, eşit hak ve özgürlük noktasında ataerkil sistemin dayattığı erkek egemen hiyerarşinin, kadının bir meta olarak kullanıldığı böylesi anlamlı bir günde içini boşaltmaya çalıştığı kapitalizmin artık farkında! Artık kadınlar hayatın her alanında ilk direnişin başladığı o günün verdiği inançla fabrikada, okulda, işte, evde, sokakta sınıfsal – toplumsal özgürlüğüne her türlü baskıcı dayatmacı şiddete karşı mücadele ediyor. Kadınlar bugün direnişi büyütmek için o günün kararlılığında ezber kalıpları yıkarak kuralları baştan yazıyor.!
Bugünün 8 Mart’ında kadınlara çiçekler alınıp, özlü sözler söylenerek bir lütufmuş gibi temsiliyetler veriliyor. 8 Mart kutlanacak bir gün değildir. Bir mücadelenin sembolüdür. Artık gazeteler 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü olarak başlıklarını atmaya başladığında ve bayan ile kadın kelimesi arasındaki farkı anladığında bir şeylerin anlamlı değişimini hissedeceğiz. İşte o zaman 1857 yılından 2021’ e emekçi kadınların mücadelesinde bir adım daha ileride olacağız. Dayanışmayla…”

AV. IRMAK ÇAM; “ Biz kadınlar toplumsal statümüz ne olursa olsun, geçmişten bu yana devam eden cinsiyet eşitsizliğine karşı hep bir mücadele içerisinde olduk. Bu mücadeleyi birçok alanda verdik ama en önemlisi belki de mücadelenin direnç taşı iş gücü piyasasında verdiğimiz mücadeleydi. Şu an dünyada ve ülkemizde kadınlar çalışma hayatının birçok alanında üretimin içerinde erkeklerle aynı koşullarda çalışmaktadır. Ancak adalet ve eşitlik ilkesi tam olarak gözetilmediği için aynı koşullarda çalışsak da eşit fırsatlar sunulmamaktadır. Birçok meslek dallarında kadın çalışan tercih edilmediği gibi, erkek aday ile aynı eğitim ve başarıya sahip bir kadının yönetici olarak tercih edilmemesi de bunun bir göstergesidir. Ülkemizde kadınların okuma yazma oranı yükselmesine, çalışma hayatında uzun zamandır yer almalarına rağmen, kadın yönetici sayısı erkeklere oranla çok daha düşüktür. Yasal düzenlemelerle cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçilmeye çalışılmıştır ancak bu düzenlemeler etkin ve yeterli olamamıştır. Cinsiyet eşitliğine ilişkin Anayasa da ve İş hukukunda yasal düzenlemeler mevcuttur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. Maddesinde: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” denilerek aslında kadınlar için pozitif ayrımcılığı içeren bir düzenleme yapılmıştır. Mutlak ayrımcılık yasağı içeren bu düzenleme kamu organları ile birlikte diğer kuruluş ve kişileri de bağlamaktadır. Kamu hukukundaki bu düzenleme kadar geniş çapta ve kapsayıcı olmasa da özel hukuk içerisinde yer alan İş hukukunda da eşitlik ilkesi düzenlemiştir.

İş Kanunu’nun 5. Maddesinin 3. Fıkrasında: “İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.” denilmiş devam eden fıkralarında, “Aynı ve Eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.” Şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Yine İş Kanunu’nda da, T.C.Anayasası’nda olduğu gibi pozitif ayrımcık içeren düzenleme görüyoruz. Şöyle ki 4857 sayılı İş Kanunun geçici 6. Maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. Maddesinde,”… kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir.” düzenlenmiştir.

Özellikle çalışma hayatı içerisinde kadın erkek eşitsizliği pek gündeme getirilmemiş olsa da, koruyucu yasal düzenlemelere rağmen kadının toplumsal ve çalışma yaşamında maruz kaldığı eşitsizlik yadsınamaz derecede fazladır. Bir kadın ister evli olsun, ister çocuklu olsun, ister engelli olsun erkekler ile eşit haklara sahip olmalıdır. Biz kadınların var olma, kabul görme, yaptıklarımızın görünmesi ya da yapabileceklerimize toplumun inanması için vereceğimiz mücadele devam edecektir, daha eşit ve daha özgür bir dünya için..

EDİRNE ÇEVRE GÖNÜLLÜLERİ DERNEĞİ BAŞKANI VE DİŞ HEKİMİ AYTEN EREN; “Bundan 164 yıl önce yine kadın emeğinin vahşice sömürüldüğü, 120 kadın işçinin haklar mücadelesinde yaşamını yitirdiği dönemlerin üzerinden çok zaman geçmiş olsa da, hala cinsiyet eşitliği, kadın emeği, kadına şiddeti konuşuyor olmamız kadın hareketinin yetersizliğinden kaynaklanmadığının farkındayız. O zamanlardan günümüze yoğun kadın mücadeleleri yükseldikçe, ataerkil ve kapitalist sistemin azami kar hırsıyla kadın ve çocuk emeği odaklı sömürünün devam ettirilebilmesi için en yaygın, en az cezalandırılan şiddet olarak tüm dünya ülkelerinin çoğunun gündeminde bulunmaya devam ediyor.

Ülkemizdeyse siyasi iktidar yıllardan beri kadını evli, anne, dindar, örtünmüş, kamusal alanın dışına itilmiş, sessiz kitleler kategorisine hapsetmek hedefiyle, yasalarını, uygulamalarını dayatmak için var gücüyle çalışıyor. Ama, Karadeniz’de HES’e karşı, Ege’de jeotermal yapmak isteyenlere, Kaz Dağları’nda altıncılara, Trakya’da topraklarını termikçilere karşı savunmak için direnen, fabrikalarda sendikal hakları için alanı terk etmeyen kadınlar inadına en önde haklarını savunmaya devam ediyorlar.

2014’te İstanbul Sözleşmesi olarak yürürlüğe giren “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Sözleşmesi” imzalanmasına rağmen, siyasi iktidarın aileyi merkeze alan gerici politikaları ile kağıt üzerinde kalmakta ve şiddet vakalarını önlemekte oldukça yetersiz görünmektedir. Özellikle 2008 ‘den bu yana 8 kat artan kadın cinayetleri bunun kanıtıdır.

Her mücadele toprağa ekilmiş yeni tohumlardır ve biz ülkenin tüm alanlarındaki kadın mücadelelerinin tüm insanlığın barış,eşitlik ve bir başka dünya yaratma yolunda değişimi sağlayacağı inancımızı daha yüksek sesle söyleyerek 8 Martlarda daha bir çoğalıyoruz…Dünya Emekçiler Günümüz kutlu olsun…”

EĞİTİM-SEN EDİRNE ŞUBESİ KADIN SEKRETERİ NUR YILMAZ ERCİN, “Yıllardır her 8 Mart yaklaşırken, kentin her yanından fışkıran Kadınlar Matinesi afişlerinden, hediyelerden, çiçeklerden, vb. rahatsız olduğumu söyleyebilirim. Bu sene de Pandemi olmasaydı, her yerde görecektiniz. Kadınlar eğlenmesin demiyoruz ama, 8 Mart, bir anmadan doğup bugüne kadar dayanışmanın kutlamaya dönüştüğü bir gün. Hepimizin bildiği ve gördüğü şeyin altını çizmiş olalım. Gerçek anlamını, ruhunu unutturabilmenin en iyi yolu bir kavramın içini boşaltmak değil mi? Tecimsel sistem bu konuda gayet başarılı. Örneğin, 8 Mart’ta, X Pırlanta, Kadınlar Günü’ne özel kampanya yapıyor. Tüm televizyonlar, sosyal medyalar bu tür reklamlarla dolu. Yer yer, vicdana seslenen toplumsal sorumluluk mesajları ve programlar yapılmaya çalışılsa da yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Hatta zaman zaman yapılanların ne kadar samimi olduğuna dair şüphe duymamak elde değil. Bir günlüğüne makamları, mevkileri kadınlara devredip vicdan rahatlatılacak bir gün de değil. 8 Mart Kadınların Uluslararası Mücadelesini ve Dayanışmasını simgeleyen bir gün. 1857’den 2021’e ne yazık ki, kadınların eşitlik için mücadelesinin hala sürdüğünü ve hatta buna yaşam hakkı mücadelesinin de eklendiğini söylemek gerekiyor. Acı tarafı da bu. 8 Mart’ta “analar, bacılar, eşler” vasıflarıyla kadınlar yüceltilecek, 9 Mart’ta aynı yüceltenler eril şiddet dilini kullanarak, cinsiyetçi küfürlerle, hatta fiziksel şiddetle mesailerine kaldıkları yerden devam edecekler. Hiçbir şey olmamış gibi. Ancak, kadınlar da bu ataerkil her tür baskıya ve engellemelere rağmen yollarına devam edecekler. Kadınlar, “cam tavan”a rağmen, eşit işe, eşit ücreti olana kadar çalışma yaşamından, sokaklardan kopmayacak. Hayatın yarısı olan kadınlar, onca öldürülmelerine rağmen, sözlerini söylemeyi de, yetki ve karar mekanizmalarında göstermelik değil, gerçekten var olmayı da sürdürecekler.”

EDİRNE YENİ SANAYİİ SİTESİNDE OTO LASTİK TAMİRCİLİĞİ YAPAN REMZİYE CANKIRAN;1857 yılında Amerika’da bir dokuma fabrikasında “eşit iş, eşit aş” için kadın dokuma emekçilerinin yakmış olduğu meşale o günden bu güne kadının her alanda, her mevkide yer alması ile gün ve gün güçlenmekte. Ülkemizde 1923 yılında Cumhuriyeti’n ilanı ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk olarak kadına seçme ve seçilme hakkı vermesi ile birlikte kadın her alanda kendini göstermeye başlamıştır ki “erkek hegomanyası” olan bir toplumda geldiğimiz konuma ulaşmak için bir sürü badireler ,zorluklarla karşılaştığımızda bir gerçektir… günümüzde kadın sanayiden tutunda ,siyasetine kadar her alanda var olduğunun bilincinde olarak daha da güçlenerek toplumdaki yerini sağlamlaştırmaktadır. Tabi ki bu yerin sağlamlaşması kadının kendi gücünün farkında olmasından geçer…

1857’de bir dokuma fabrikasında yükselen kadın hareketini yok edebilmek için 120 emekçi kadını şehit edenlerle, kadının sadece doğurmak ve kendilerine hizmet etmekten ibaret olduğunu sanan zihniyetler bilmelidir ki kadın artık her yerde, değişim kadından başlar …”

EŞİTLİK İÇİN KADIN PLATFORMU GÖNÜLLÜSÜ ŞAHİDE AĞAOĞLU; “1857’de örgütlü olarak, eşit işe eşit ücret olarak simgeleşmiş bu kadın mücadelesi, bu günde emeği (ev içi emeği) yok sayılan kadın mücadelesi, ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü,’ olarak hepimizi bir araya getiriyor. Eşitlik mücadelesi, haklarımız için alanlarda hep birlikte, yasalar, eşitlik için devam ediyor.
320’nin üzerinde Kadın örgütü ve 170’ lerde karma örgütün, sendikaların destek verdiği EŞİK, Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü olarak, benim de içinde yer aldığım, tüm ülkede kadınlar/Kadın örgütleri haklarımız için, kazanılmış haklarımızı kaybetmemek için alanlardayız, yanyanayız, birlikteyiz. Her gün 8 Mart, her gün mücadele diyoruz. İstanbul Sözleşmesi uygulansın, kadınlar ölmesin diyoruz. Her gün en az 3 kadının öldürüldüğü, bunun bir cinskırım, kadın kırımı olduğunu EŞİK olarak haykırıyor ; ‘Herkes Göreve, Meclis Göreve’ diyoruz. Yaşasın 8 Mart. Yaşasın Kadın Mücadelesi ve Dayanışması.”

EMEKLİ İŞÇİ HAVVA BUDAK; “8 Mart’ı cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların eşit hak ve özgürlüklere sahip olabileceği bir dünya için 1857 yılında yakılan meşale olarak görüyorum. Günümüzde ise 8 Mart istisnalar hariç her yıl kurum ve kuruluşların indirim ve reklam yaparak kadına özel kampanyalarla destekledikleri, hediyeler, eğlenceler ile kadına şiddeti, kadın cinayetlerini kadın-erkek eşitsizliğini unutturmaya çalışan birgün olarak kutlanmaya devam etmektedir.
Cinsiyet ayrımını ortadan kaldıracak eğitimin okullarda ders olarak verilerek geleceğin daha eşitlikçi olabileceği 1857 yılında eşitlik için yanarak can veren kadınlarımızdan bugüne, bugünün kadınlarının neler yaptığı, nerelere geldiği, gelecekten neler beklediği ile ilgili düzenlenen etkinliklere katılımların, eğlenmeye katılımlardan çok olduğu nice 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nü anmak dileğimle…”

BİR EL BİN NEFES DERNEK BAŞKANI YAĞMUR ISLATTI: “8 Mart, insan hakları, kadın hakları ihlallerinin, ayrımcılığın, sınıfsal zorbalığın sonucu ortaya çıktı. Başlatılan mücadelede kadınlar çok ciddi bir yol kat ettiler ancak; günümüzde hala kadınlar hemen tüm iş kollarında aktif olarak çalışıyor olmasına rağmen mobbinge uğramakta, taciz görmekte, sırf “kadın” olduğu için ayrımcılığa maruz kalmaktalar. Kadının toplumdaki yerinin yalnızca evinin içinde olması gerektiğini düşünen bir zihniyet ile mücadele ediyoruz. Kadına yüklenen tek görevin “annelik” olduğunu düşünen, kadının sosyal hayattan kendi dünyasına çekilmesini isteyen bir düşünce yapısına karşı duruyoruz. Bugün hala ülkemizde ve dünyada, her gün onlarca kadın eşlerinden, sevgililerinden, aile bireylerinden şiddet görmekte, tecavüze uğramakta, katledilmekte ve bütün dünya aslında hala buna seyirci kalmaktadır. Kadınların hakları, anayasal güvence altına alınmadığı sürece, kadın-erkek eşitliği yasada ve sosyal alanlarda tam olarak sağlanmadığı sürece de bu ne yazık ki devam edecektir. Bizlerden önce kadınlar büyük bir meşale yaktılar. Bizlere düşen görev de bu ateşi söndürmeden bu mücadeleye devam etmektir. Bugün, bu mücadelenin geldiği noktaya baktığımızda; kadınların tüm zorbalıklara rağmen dik duruşlarından ödün vermediklerini görebiliyoruz. Ancak; kadın cinayetlerinin, tecavüzlerin ve katliamların özellikle son yıllarda ciddi oranda artmış olması, kadınların buna alıştırılmaya çalışılıyor olması bizleri yıldırmamalıdır. Lütfen içimizdeki gücün farkında olalım. Bizler gücümüzü tüm zorbalara rağmen birbirimizden alıyoruz. Bu mücadelede kazanan kadınlar olacaktır… Mücadeleden vazgeçmemek umudu ile…”Kaynak: Edirne Gerçek Gazetesi

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
“YA HEP BERABER, YA HİÇ BİRİMİZ”

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Edirne Gerçek Gazetesi - Edirne'nin Gerçek Sesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin