Fotoğraf

Geçmişi yad ediyordu. Evin her yerinde eskiden kalma, çoğu siyah beyaz, kenarları yırtılmış, ya da eskimeye yüz tutmuş fotoğraflara bakıyordu. Bir fotoğraf bazen geçmişe dair pek çok şeyin bir anda yeniden hayat bulmasına neden olabiliyordu
Acıları artık çok gelir olmuştu. Yaşlılık diyordu çoğu zaman…Anadolu’nun ücra köşelerin de yapmıştı öğretmenliğini, kendisinin de köylüsünün de bilirkişisi idi, doktoru idi öğretmeniydi, öyle kolayca gitmedi hiçbir vakit doktora. Ömrünün bu son zamanlarında, uyuyamadığı zamanlarda her zaman başucunda duran fotoğrafları eline alıyor ve her defasında ilk kez görüyormuşçasına inceden inceye, tekrar gözden geçiyordu. Hepsinin ayrı ayrı o denli çok anlamı vardı ki… Kardeşleriyle düğünlerin birinde horon oynarken çekilmiş bir kare her defasında gülümsetirdi, muazzam bir görsel keyifti bu kare sivri yakalı renkli gömlekler, düğmeler önden biraz fazlaca açık göğsün üzerine yerleşmiş kılları görünmesi gerekir, düğmesi iliklenmeyen geniş omuzlu ceketler, takımın altında sivri burunlu rugan ayakkabıları kapatan İspanyol paça pantolonlar, davulun tokmağından çıkan tok ses gibi bıçkın bir ahenkle eşlik ederler horona. Şimdilerde fotoğraf çekmek, çektirmek daha kolay, bizim zamanımızda çok zordu diye çevresindekilere açıklama yaptığı çok zamanlar olmuştu. Belki de en çok bu yüzden hepsinin anlamı daha bir farklı oluyordu. Yokluk içinde elde avuçta olan birkaç parça şey çok daha anlamlı oluyordu. Hem bu fotoğraflar dışında ona ne kalmıştı ki? Sevdikleri, yakınları, dostları kim varsa hepsini birbir, sırayla kaybetmişti. Şimdi sıra kendisindeydi. ‘Gitmek değil de gidişleri izlemek her zaman daha zormuş.’ diye söylendi kendi kendine. Gidenlere bakıyordu bu siyah beyaz fotoğraflarda, neleri anımsatmıyordu ki? Gençlik, çocukluk, o en deli dolu zamanları, kavgaları, çatışmaları, dinginliği hepsi bu albümün içindeydi. Zihnini zorluyordu çoğu zaman anımsamak için; ama pek çok kez başarılı olamıyordu. İlaçlardandır belki de… Öyle ya, o denli çok uyuşturuyordu ki, ağrıyı unutmak adına aldığı ilaçlar zihnini geçmişini de unutturuyor, bulanıklaştırıyordu. Bunlarda olmasa belki her şeyi çoktan unutacaktı. Ondandı bütün bunlara bu denli içten sarılması, gözü gibi bakması. ‘Benden sonra ne olur?’ diye düşünmüştü. Çocuklarına ısrarla bu fotoğraflara gözü gibi bakmaları konusunda salık vermişti pek çok vakit; bir umudu geleceğe kalmasıydı; ama ‘Kalsa ne olur ki?’ diye düşündü. ‘Kimse için bir anlamı olmayan bu fotoğrafları saklasalar ne olacak?’ diye içinden geçirdi. Öyle ya kendisi için anlamlı ve değerliydi. Her birinde ayrı bir anı, ayrı bir yaşanmışlık vardı. Çocukları, torunları kendisinin baktığı gibi bakamayacaktı bu fotoğraflara. Belki öylesine, üstün körü, alelacele geçiştirecekler; ‘Babamızın, dedemizin albümü’ diyecekler ve öylece kalacaktı bir köşede, belki de zaman içinde onlarda sahipleri gibi bir anda, hiç umulmadık bir anda toprağa karışacaktı. Kaybolacaktı… Şimdi fotoğrafların bu sonunu düşününce üzüldü kendince, kendi için bu denli değerli olan şey bir başkası, başkaları için sıradan şeyler olarak kalacaktı. Gözleri dolmuştu; ama olabilecek şeylerden biri de buydu gerçekte. ‘Sonra saklarlar, değer verirler, öyle ya benden kalan tek şey bu’ diye düşündü. ‘Bu denli vefasız değillerdir, olamazlarda’ diye söylendi, kendini teselli ediyordu biliyordu; ama bir kaç cümlecik teselliye gereksinimi vardı. Teselli edecek şeyler de olmasa daha bir çekilmez oluyor her şey, katlanması zor oluyor belki de.
Yatağının hemen yanında olan camdan dışarı baktı. Gün kızıllaşmıştı. Gökyüzü yanıyordu, mavinin yerini pek çok noktada kızıllık kaplamıştı, yer yer çok belirgin olmasa da mavi seçilebiliyordu yine de. Fotoğraflarına döndü, yeniden doğrulunca şimdi kızıllık elindeki fotoğrafların üzerine vuruyordu. Birinin yüzünü aydınlatıyordu. Eskiden, geçmişten birinin yüzünü… Nerdeydi acaba şimdi? Çocukluğundan kalma tek şey buydu. Ama o yoktu. ‘Şimdi nerede, ne yapıyor, yaşıyor mu acaba?’ diye düşündü. Hemen hemen kendisinden bir ya da iki yaş küçük olmalıydı. Oynadıkları bahçeden alıp götürdüklerinde nereye, niçin götürüldüğünü hiç bir zaman bilememiş, sormaya da cesaret edememişti. Sadece arkasından onun çığlıklarına, haykırışlarına sessizce gözyaşı dökmüştü. Bu fotoğraf o gitmeden bir kaç gün önce çekilmişti. Her zaman oynadıkları elma ağaçlarının altında. Kimin çektiğini anımsamıyordu bile. Kim niye çekmişti, neden bu fotoğraf onda kalmıştı bilmiyordu. Ama ondan, çocukluğundan kalan tek fotoğraf buydu. ‘İnsanın çocukluğuna ait bir mirasının olmaması ne kadar kötü?’ diye düşündü
‘Gülerken çekilen tek kare fotoğraf bu’ diye düşündü. Diğerlerinde bu denli gülümsediğini görmemişti. Belki de bu yüzden bu fotoğrafı diğerlerinden daha ayrı seviyordu. ‘Gençlik işte!’ diye düşündü, gülmek ayıp değildi; ama yine de yapmamak, ciddi durmak gerekiyordu tüm fotoğraflarda. O da her zaman bu kurala uymuştu. ‘Gençlik işte, büyüklük belki de’ dedi ve gülümsedi şaşkın gençlik haline.
Pencerenin koluna uzandı azıcık araladı camı. İçeri giren havayla birlikte bir of çekti. Ağrıları yeniden artmaya başlamıştı. İlk ilacı alalı daha ne kadar olmuştu ki… Kesmiyordu artık ilaçlar, dindirmiyordu acılarını. Şikâyet eden biri olarak da görünmek istemiyordu, o yüzden hep sessizce olduğu yerde, acıları ile birlikte çoğunlukla kıpırdamadan duruyordu. Tekrar camın koluna uzandı üşümüştü, camı kapadı şu küçük bir kaç hareket bile canının yanmasına yetiyordu. Fotoğraflarını koyduğu yatağın hemen yanındaki sehpaya uzandı ilaçlarından, ağrı kesicilerden, daha kuvvetli olanlardan birini aldı ve bardakta kalan suyu ilaçla birlikte içti, yatağın içinde aşağıya doğru kayarak yorganı biraz daha üzerine çekti. Tekrar eline aldı fotoğrafları, teker teker bir kez daha inceden inceye bakmaya başladı. Çocukluğundan miras kalan o fotoğrafa yeniden takıldı gözleri; ‘Neredeydi, acaba ne yapıyordu şimdi, ölmüş müdür acaba?’ diye yeniden düşündü. Neden bağırmamıştı arkasından götürülürken, neden sesini çıkartamamıştı, neden sessiz kalmıştı, neden kimseye ona ne olduğunu nereye götürüldüğünü sormamıştı? Vicdan azabı duyuyordu, korkmuş sinmiş, ürkmüş çocukluk haline sinirleniyordu. Gözleri doldu… Düşünmenin anlamı yoktu. Seneler boyunca düşünmüş; ama hiç bir şey yapamamıştı. Birkaç kez onu aramaya, bulmaya çalışmış; fakat soru sorabileceği, iz sürebileceği kimse olmadığı için hep sonuçsuz kalmıştı çabaları. ‘Zamanında sorsaydım böyle olmazdı şimdilerde’ diyerek kendine kızdı yeniden. Hayat geçip gitmişti. Son günleriydi, belki de daha yaşayacak birkaç fazladan ayı vardı… Bilmiyordu ne olacağını; ama ölüm yakınındaydı. İçinde bu pişmanlık da olmasa gitmek daha kolay gelecekti. Yapamadığı, gerçekleştiremediği kendine bir borç olarak bildiği; ama hiçbir zaman üstesinden gelemediği, yol alamadığı, yanıtsız bu fotoğraf ve ardındaki cevapsız sorularla çekip gitmek istemiyordu. Başaramamıştı işte kendine ait yaşantısına dair bu karanlık hayallerle çekip gitmek zorunda kalacaktı.
Oda iyiden iyiye karanlığa gömüldü artık fotoğraflardaki yüzler de seçilemiyordu, ışığı açmak istemiyor, karanlık içinde geçmişi ile bir başına kalmak istiyordu. Fotoğrafları sehpanın üzerine bıraktı, en üste çocukluğundan kalma o fotoğraf vardı. Başını yastığa koydu gözleri sehpa üzerindeki o fotoğrafta idi. Sonra gözlerini kapadı… Birkaç saniye sonra yeniden açıldı gözkapakları, fotoğrafı aradı… Sonra yeniden kapadı… Oda karanlığa gömüldükçe fotoğraftaki yüzlerde belirginliğini kaybediyordu. Oradaydı fotoğraf, biliyordu; ama seçemiyor, netleştiremiyordu. Tekrar yumdu gözlerini… Birkaç dakika sonra yeniden açtı ve bakışları o noktada öylece, donakaldı.
Bu haber 29 kez okundu.
-
QR Kodu ile ETUS’un Kaç Dakikada Durağa Geleceği Öğrenebilecek
-
AKP Milletvekili Aksal Esnaftan Kaçıyor
-
Çıkarıldığı Mekana Ateş Etti, Sonra Serbest Bırakıldı
-
“ Sayın Müdür, Edirne Esnafından Ne İstiyorsunuz? “
-
Barolardan Ortak Açıklama: Kadınları Değil, Kadın Cinayetlerini Durdurun
-
Edirne’de Korkutan Yangın Kameralar Böyle Yansıdı
YORUM BIRAK
YORUMLAR
YAZARLARIMIZ
-
Barınak mı?
Dünya’da insan ve hayvan hakları ihlalleri sürekli yapılmaktadır. İnsanın ve hayvanın özgür yaşam hakkının ihlal edildiği bir dünyada; insan haklarından, demokrasiden söz etmek gereği tekrar tekrar kendini gerekli kılıyor. Hayvan, demokratik olarak hakkını arayacak yetilerden mahrumdur. Oy hakkı yok. Seçme hakkı yok. Seçilme hakkı yok. İnsanın kendisini sevdiğini hissederse ona yaklaşır. İnsan da böyledir. Sevgiden […] -
-
-
Dünya Felsefe Günü
Bu satırları yazmaya başladığım zaman dilimi dünyaca kutlanan Dünya Felsefe Günü. Malûm artık kutlayacak bir şey bulamayınca icat edilen özel günler türüyor. Anneler gününden başlanıp 22 Ağustos Dünya Sivrisinek Günü’ne kadar… Metalaştırılan dünya emekçi kadınlar gününden, havlu gününe kadar. Neyse en azından Felsefe günü daha anlamlı geliyor kulağa. Konumuza giriş yapacak olursak; bu gün ile […] -
Tottenham Pocchettino Jose Mourinho ve Üç Kazananlar
Eğer kendinizi iyi olarak kabul ediyorsanız ve iyi durumda olmayı olağan buluyorsanız, bu takımınıza atadığınız menajer de bu durumun göstergesi niteliğindedir esasen. Tottenham, Pocchettino ile yollarını ayırdı genel bağlamda tarihlerinin en başarılı hocalarından bir tanesi ve altın dönemini yaşayan bir Tottenham bu durumun mimarı ile artık devam etmeyecek. Şu anda kötü durumda olmaları bu durumu […] -
-
-
-
-
-
HAVA DURUMU
DÖVİZ KURLARI
-
BIST 108.2010,18%
-
ALTIN 273.750,12%
-
DOLAR 5.8070,02%
-
EURO 6.437-0,11%